Zaman hızlı akıyor. Hatta belki aşırı hızlı akıyor. Hala abimle "ama geçen sefer kanalı ben değiştirmiştim" tartışması yaptığımızı hatırlarım. ITT Schaub Lorenz televizyonumuzun 8 kanalı vardı ve uzaktan kumandası yoktu. Sürekli git-gel kanal değiştir yapmak zorundaydık. Allahtan çok kanal yoktu :)
Sonra dedem nasıl yaptıysa kontrol panelini değiştirip televizyona bir kumanda taktı! Nasıl mutluyuz nasıl mutluyuz anlatamam.
Bir-iki ufak televizyonumuz daha oldu. Neden ufak televizyonumuz vardı hatırlamıyorum, belki erkeklerin elektroniğe merakındandır (dedem bayağı ilgiliydi bu konularla).
Neyse, sonra bir Arçelik televizyonumuz oldu, sonra Beko. 1999 depreminde Beko televizyonumuz yere düşüp kırıldı, servisin bedavaya onardığını hatırlıyorum. Aslında o dönemlerde kullandığımız Arçelik TV ve çamaşır makinelerimiz taş gibi sağlam çıktı. Annemin evinde hala eski Beko TV durur.
Tam aynısı olmasa da benzer bir televizyonumuz vardı |
2008 civarına kadar büyük düz kare ekran (LCD, plazma vs..) kullanmadım. Gerek duymadım çünkü çok televizyon seyreden biri değilim. Seyredersem de belgesel ya da haber (bu cevap tanıdık geldi mi?). Türkçe seslendirmeli filmlerdeki seslendirmele çok kötüleşti o yüzden TV'de yabancı film izlemez oldum. Malum dizi furyası, Acun tipi yarışmalar ve magazin programları derken televizyon bana haram oldu. Onun yerine HP Dragon serisi 20" bir dizüstü aldık (HP HDX bilmemne). "Dizüstü" diyorum ama bu aleti dizinin üstünde kullanmak deli saçması. Sanıyorum sadece kendisi 7 kilo civarı. Bir abim Ankara'dan alıp ofise getirdiğinde ofiste "Ertan birşey almış ama anlamadım" fısıltıları gezmeye başladı :)
Bu alet Arnavutluk dağlarında bayağı işe yaradı. 20" dediğin şey bizim eski Arçelik'ten büyük! Ayrıca yakınına koyup seyrettiğin için 20" ekranda film seyretmenin keyfi bambaşka. 4 Altec Lansing hoparlör, TV alıcısı, uzaktan kumanda, tonla kısa yol tuşu vs.. Kiraladığımız evde bir CRT TV var ama Arnavut kanallarını pek seyretmiyoruz. Bu ev bir köyde ve köydeki kiralık ev durumu pek zengin değil. Pencerelerden ve hatta duvarlardan (ister inan ister inanma) rüzgar girdiği için ve ısınma elektrikle olduğu için (fatura kol gibi) salonda değil yatak odasında oturuyoruz, bu yüzden HP bayağı işimize yaradı. Ayrıca zorda kaldığında taşımak PC taşımaktan çok daha kolay (beyefendiye ayrı bavul aldık taşımak için).
Sonra bir şekilde 42" LG plazma geçti elime! Vay anam vay. Acaip birşey kardeşim! Şantiyede daha büyük televizyonlar var elbet ama evde olması ayrı birşey :) FullHD değil ama kontrast ve büyüklük hoşuma gitti. PS3 aldık hemencik, büyük TV var kullanalım di mi ama :)
Kosova'dan ayrılınca (arada Kosova'ya geçtik) televizyonu Türkiye'ye götürdük orada kaldı. Norveç'e koca aleti getirmeyelim dedik. Borca girip yeni bir ev aldık, yeni eve yeni TV lazım. Lazım ama...
"Ne alsak?" sorusunun cevabı kolay değil. 100 çeşit teknoloji, 2500 model TV var. 40", 42", 47", 50", 52", 55", 60", 65", 75". Bitti mi? Yok. LED, plazma, yandan aydınlatmalı (EDGE-LIT) LED, dinamik yandan aydınlatmalı LED, Edge+ LED, FULL LED, arkadan aydınlatmalı (back-lit) LED... Kontrast oranı var, siyahın derinliği var, görüş açısı, parlaklık oranı, ekranın yansıması, bağlantılar, renkleri doğru verip vermediği, hoparlörler, 3-boyut teknolojisi (aktif mi pasif mi? Homoseksüel ilişkiden bahsediyoruz sanki...), crosstalk, tazeleme oranı (oh be, bilgisayarlardan bunu az çok biliyorum), internet tarayıcısı Flash destekliyor mu (oha!), Smart TV, tabletten görüntü aktarıyor mu, çerçeveli mi isteriz çerçevesiz mi vs..
Uzuuuun süre bunları araştırdık. En sonunda 55" bir Samsung'a karar kıldık. Yanında 7" tablet de veriyor, dükkanda güzel duruyor, görüntü kalitesi hoşumuza gitti vs.. Satıcı da önerdi, iyidir güzeldir dedi. Burada Norveçli satıcılar çok çakal değil, gördüğüm kadarıyla çoğu konuda bilgili ve sana birşeyleri kakalamaya çalışmıyorlar. Amcaya güvendik.
Türkiye'ye izne gideceğimizden alımı Ocak ayına bıraktık. Ocak ayında eve daha yakın bir mağazaya gittik ve Samsung'u alacağımızı söyledik. Satış görevlisi kız Norveçli değil, tahminen Filipinli. Şiddetle itiraz etti! "Aman ne yapıyorsunuz o kadar para buna verilir mi bak burada LG var bu daha iyi" dedi! Neler anlatıyor neler! Efendim LG IPS panelliymiş, görüş açısı beş takarmış, istediğin tableti bağlarmışsın, aynı paraya daha fazla değer alacakmışım, kumandası süpermiş, interneti hipermiş, uygulamaları insan üstüymüş vs.. "Herhalde kızın bir bildiği var, bu kadar ateşli olduğuna göre" dedim. Yalnız son sorum: Ben bununla film seyredeceğim ve oyun oynayacağım, bu aletlerde tazeleme sorunu olur mu? Hayalet efekti (ghosting) falan olmasın?". Kız gene heyecanlı heyecanlı LG'nin bu sorunu nasıl hallettiğinden, inanılmaz süper görüntü teknolojisinden bahsetti. "Merak etmeyin, bu paraya daha iyisi yok" dedi.
Aldık. LG 55LM6700. Eve geldi. Kutu dev gibi. Renkli, cicili bicili falan. Televizyonu açtık kurduk. Alet ağır, ayaklarına 8 vida monte ediyorsun.
Ayakları büyük ve ağır |
Neyse, televizyonu açtık. Vay anam vay. Bu alet cidden iyi yahu! Renkler, kontrast, parlaklık... İnanılmaz. Normal TV kanalları daha iyi görünüyor :) Bir-iki film denedim, güzel. PS3-XBOX360 taktık onlar da süper. Uygulama merkezi çok hızlı çalışıyor. Netflix, Youtube, CNBC, Euronews... Yok yok. İnternet tarayıcısı biraz yavaş ve Flash desteği pek iyi değil ama idare ediyor. İkinci uzaktan kumanda Wii'nin kumandası gibi, kullanımı da çok rahat. 3 boyut desteği pasif, TV'nin yanında 5 tane gözlük geliyor (bazı yerlerde 6'ymış). Crosstalk denen şey yok, yalnız benim sağ ve sol gözüm arasında numara farkı çok olduğu için görüntü biraz bulanık gibi. Eşim çok beğendi, "gözlüğümü takar seyrederim" dedim, boşverdim. "Siyah derinliği iyi değil" diye yazıyordu incelemeler, ben sorun hissetmedim. Ses kalitesi de çok iyiydi, baslar ve çevresel ses efektlerini beğendim.
Teknik özellikler şöyle: Kenardan aydınlatmalı ve lokal karartma özelliği (Edge-lit, local dimming), 55", DLNA destekli, dahili WiFi, 120 Hz panel, pasif 3 boyut desteği, 6 gözlük (bize 5 tane geldi), Smart TV (Flash destekli internet gezgini, Facebook-Youtube-Netflix vs.. tarzı uygulamalar vs..), 4 HDMI 3 USB LAN vs.. , az enerji tüketimi (bu boyuttakiler araında en iyilerinden), Dual Play (bazı oyunlarda 3-B gözlüklerini takarsanız iki kişi tam ekrana bakarak oynayabiliyor, yani ekranı ikiye bölmüyor. Ben kullanmadım ama kullanılışını gördüm ve iyi sayılırdı), birçok ön tanımlı görüntü ve ses ayarı.
Yani yok yok.
Görünüş çok seksi |
Uygulama merkezi temiz ve kullanımı rahat |
Çerçevesi yok denecek kadar ufak, bu yüzden diğer 55" lerden daha ufak görünüyor. |
Nintendo Wii tarzı kumandasını ben beğendim. |
"Oh be" dedik. "Bizim de iyi bir TVmiz oldu." Büyük, parlak vs..
Taa ki... Taa ki daha fazla film seyretmeye başlayana kadar... Önce ilk Underworld'de kafaların etrafında pikseller görmeye başladım. Ama hayalet efekti (ghosting) değil, bariz siyah siyah pikseller. Genelde beyaz ya da parlak arka plan varken görünüyorlar. Sonra Minority Report'ta gördüm aynı etkiyi. Arka plan parlaksa ve oyuncunun kafası (ya da herhangi koyu renkli bir obje) orta hızda hareket ediyorsa etki çok barizdi. Hızlı ya da yavaş harekette hiçbir sorun yok. Ayrıca ön plandaki objenin (örneğin kafa) orta boyutlarda ya da büyük olması lazım, yani uzaktan çekimlerde de sorun yok. Televizyon seyrederken de sorun yok, dert HD yayınlarda.
Önce sorunun Netflix'te ve sıkıştırmasında ya da internet hızında olduğunu düşündüm. İnternet LAN'dan bağlıydı, aynı kabloyu PS3'e bağlayınca demoları indirmek yıldırım gibi olduğundan internet hızında sorun yok dedim (20MBit'te sorun olsa kafayı yerim zaten). Netflix'i XBOX360'ta denedim, aynı sonuç. Bir masaüstü ve iki dizüstünde denedim (kendi monitörlerinde), öyle bir sorun yok.
Sonra BluRay deneyelim dedim. PS3 en ucuz BluRay çalarlardan biri, ucuzundan Mamma Mia bulduk bir tane (2008, Meryl Streep). Allahım felaket! Bu film Yunan adalarının birinde geçiyor ve etraf tamamen parlak, yani bütün arka planlar beyaz ya da parlak mavi. Daha filmin başlangıcında kafayı yedirtecek kadar siyah piksel etkisi var! 6-7 dakika dayanamadım ve kapattım. Tam bir hafta boyunca ayarları karıştırdım (Tru motion, Local Dimming vs.. ne varsa), 15 civarı film-dizi denedim, LAN-WiFi denedim, yok yok. Sonra "ulan bir de incelemelere bakayım" dedim............................
Normalde inceleme okumadan ya da sağa sola sormadan elektronik eşya kesinlikle almam. Bu sefer taşınma derdi bilmemne derken aceleye geldi, bir de satış elemanına fazla güvenmişiz demek ki.
İlk incelemeyi açtım: "TV süper ama imaj kalitesi..."
Anam! Biz zaten imaj kalitesi için aldık?
İkinci inceleme: 3D çok iyi, bozulmalar olsa da. İnternet vs.. gibi Smart fonksiyonları çok iyi, tonla ayarı var, ses kalitesi üst seviyede, ama... Görüntüde bozulmalar oluyor".
Haydaaa, dakka iki gol iki.
Üçüncü inceleme: "Bu panel gerçek 120 Hz panel değil!"
Aha! İşte zurnanın zırt dediği yer! LG 60 Hz paneli alıp birkaç cambazlıkla 120Hz görüntüsü vermiş! Ve utanmadan diyorlar ki "önemli olan değerler değil izleyicinin algıladığıdır". Yani ben 200 Hz algılasam (nasıl olacaksa) televizyonu 200 Hz diye satacaklar!
60Hz'i 120Hz gibi göstermek için değişik teknikler kullanıyorlar ama gördüğüm kadarıyla filmlerde bazı sahnelerde bahsettiğim hatalara sebep oluyor. Oyunlarda ya da SD programlarda bu sorun yok (örneğin Netflix'te Hercule Poirret mükemmel seyrediliyor). Be adam, bari 120Hz yazma değil mi? Bu TV'nin LM7600 modeli gerçek 120 Hz imiş meğersem.
O an o kız yanımda olsa tahminen kaldırıp televizyona geçirirdim :) Kız zaten bit kadar birşey. Bu aletlere tonla para veriyorsun, memnun olmayacaksam neden tutayım evimde? Televizyon dediğin şey zırt diye elden çıkarılıp alınacak birşey değil ki, eşek ölüsü gibi bir alet, aldığın zaman yıllarca yerinde kalıyor.
GERİ VER YENİSİNİ AL
10 gün sonunda geri vermeye karar verdim. Dükkana gitmeden tam bir gece sabaha kadar televizyon incelemesi ve kullancı yorum okudum. Neredeyse bütün oklar P65VT50'ye varıyordu. Herkesin demesi, "işte en iyisi bu kardeşim al rahat et". İyi de 65" aleti nereye koyacam ve aleti almak için banka kredisi lazım :) 10.000 TL'ye geliyor alet.
Sonunda aldığım dükkana gittim o kızı bulup kavga etmek için :) ama başka bir görevli vardı. Yeni alıcıymışım gibi sorular sordum:
- Yeni bir TV almayı düşünüyorum, evdekinden memnun değilim. Oyun ve film konusunda yeterince hızlı olmalı, Netflix tarzı uygulamalar olmalı ve 55" olmalı.
- Tabi, işte size Panasonic TC-P55VT50. Bunu alın ve olayı bitirin. (benim beğendiğimin 55" modeli).
- Başka birşey önerir misiniz? Bu alet biraz pahalı geldi.
- Buradaki Samsung var mesela (ilk almaya karar verdiğimiz). Panasonic'ten biraz daha yavaştır ama sıkıntı yaratmaz. Fiyatı uygun ve yanında tablet de veriyor.
- Peki şuradaki LG nasıl? (aldığımız alet).
- O mu? ... O pek uygun olmaz. Biraz yavas bir alet ve hareketli görüntülerde sıkıntı yaratabiliyor. Şimdiye kadar 2 taneyi geri getirdiler benzer şikayetlerden.
- Hadi ya? Hmm... Bende de aynısı var aslında, ben de şikayetçiyim.
- Ne zaman aldınız?
- 10 gün.
- Bence geri verin bu Samsung ya da Panasonic'i alın. Nereden aldınız?
- Buradan.
- Hmmm..
- Bir çekik gözlü kız vardı ona ne oldu?
- Yılbaşı öncesi çok müşteri olduğu için o part-time çalışıyordu, yeni yılla beraber ayrıldı.
- Adresini versene şunun (yok bunu demedim tabi :) . Tamam, onu geri verip bu Panasonic'i almak istiyorum.
- Peki.
Norveç'te birçok mağazada böyle ürünleri 1 ay içinde geri verebiliyorsunuz.
Her neyse, LG'yi verdik geri, Panasonic 4-5 günde geldi.
Panasonic P55VT50
Kutusu bildiğin koli! Kahverengi karton. Nerede LG'nin mükemmel beyaz tasarımlı zarif kutusu, nerede Panasonic'in odun gibi kutusu. Ne aletin fotoğrafı var ne özellikleri. Sadece "kutuyu böyle açın böyle kurun" resimleri var. Dakka bir gol bir. Yeni bir facia mı yoksa?
Gene 8 vidayla ayağını sabitledik, kaldırdık koyduk sehpanın üzerine.
Seksi... |
İlk kurulum ekranı çıktı, dakika iki gol iki. LG'nin cicili bicili kurulum ekranları ve menülerinin yanında Panasonic'in menüleri mağara döneminden kalma gibi. Sanki analog cihaz yönetiyorsun. Neyse, TV ve ağ ayarlarını yaptıktan sonra Viera Connect denen Smart TV menüsüne girdik. Dakka üç gol üç.. Gene odun gibi bir menü, ve yavaş! LG'nin güzel görünüşlü ve yağ gibi kayan menülerinden eser yok. Lan yoksa yanlış mı yaptık gene?
Menüler LG'ye göre daha soluk ve narin değil. |
Ve Underworld'ü açtık... Breh! Bu neymiş kardeşim böyle? Mükemmel! Kontrast, parlaklık (hafif loş odada), renkler... Yanyana LG ile karşılaştırmadım ama Panasonic kesinlikle çok daha iyi. Ön tanımlı modlardan Game modunu tercih ettim çünkü Movie modu bana biraz sönük gibi geldi. Herkesin tercihi farklı.
Sonra Minority Report: 10 numara. 3-4 HD film daha, bana mısın demiyor alet! Hiç takılma, hayalet efekti, parlama, bilmemne... Hiç bir sorun yok. Mamma Mia? Harika...
İnternet tarayıcısında Flash tabanlı filmleri seyredebiliyorsun ama birkaç sitede Flash çöktü, sonra denemedim. Youtube, Euronews vs.. gibi programlar sorunsuz. Netflix filmleri mükemmel.
Mesele şu ki, bu Panasonic plazma TV'de 2500 FFD denen bir sistem var. Panasonic'e göre bu alet 2500 Hz! Ortalama plazmalar 600 Hz, diğer markaların en üst modelleri 1600 Hz. Bu alet ve 65" lik modeli 2500 Hz. Çok denedim, hiçbir şekilde harekete bağlı bozulma görmedim.
Çift işlemcisi var. Anlatılana göre güzel birşeymiş :) Açık uygulamalar arasında geçiş yapabiliyorsun ve TV açıkken Skype'ı çalıştırabiliyorsun, ilginç...
3-B teknolojisi aktif olandan (yani üstte :) ). İki gözlük geldi yanında. 1 film denedim, beğendim. Açıkçası çok fazla denemedim, hafta sonuna bırakıyorum bu zevki :)
Kumandanın yanında bir de fare tarzı kontrolcüsü var. İdare eder ama ben genelde kumandayı kullanıyorum.
"Infinite Black Ultra" denen pikselleri en siyah yapmaya çalışan bir teknolojisi var. Normalde plazmalar LEDlerden farklı olarak pikselleri tam kapatabildiği için siyahlar daha iyi görünür. Bu TV'de piksellerin ısınması bir şekilde engellenerek ısıdan dolayı "gri" görünmelerinin de önüne geçilmiş. Ayrıca panelin önündeki filtre cam yansımaları engelliyor, böylece panelin kontrastı artarak siyahlar tam siyah oluyor. LG ile yanyana denemedim, hatırladığım kadarıyla bu Panasonic siyahları daha iyi veriyor. Benim için aman aman dert değil. Yeni LED TVlerde "local dimming" denen bir teknoloji var, bu teknoloji de siyahları tam siyah vermeye yönelik birşey. LG'de pek işe yaramıyordu, belki diğerlerinde daha iyidir.
THX modu var, 2B-3B dönüşümü yapabiliyor. Bu son özellik her zaman işe yaramıyor, ama fotoğraflarda ve bazı filmlerde hafiften işe yaradığını gördüm. Ses sistemi LG'nin altında bence. LG'nin basları daha güçlü ve derindi. SDXC destekli bir SD kart okuyucu var, bu okuyucu sayesinde çektiğiniz fotoğraflara bakabiliyorsunuz (JPEG). USB'ye bağladınığınız bir diskteki filmleri gösterebiliyor (AVCHD 3D/Progressive, SD-VIDEO/MotionJPEG (Lumix)/MKV/MP4/MOV/M4v/FLV/3GPP/VRO/VOB/TS/PS, MP3/AAC/FLAC, JPEG/MPO)
SONUÇTA
Bu hayatta babana bile güvenmeyecen usta... Okumadan bilgilenmeden gidip alınca böyle bir dert geldi başımıza, neyse ki halledebildik. Şu ana kadar (aman nazar değmesin, maşallah maşallah) P55VT50 çok çok iyi çıktı. Benim için cicili bicili menülerden ziyade adam gibi görüntü kalitesi önemli, bir de Netflix tarzı programları düzgün çalıştırsın yeter.
Eğer 55" ya da 65" bir TV arıyorsanız VT50 serisini kesinlikle öneririm. Bazı incelemeciler çok aydınlık odalarda TV'nin karanlık kaldığını söylemişler. LG'nin LED sistemine göre karanlık olsa da bu beni çok rahatsız etmedi, kaldı ki genelde perdeyi kapatıp film izlediğimiz için bize dert olmadı.
Ey !!! tv alacaklar işte size muazzam bir inceleme:)
YanıtlaSil