Bu aralar erdim galiba. Hz. Mevlana'dan Mevlevi'yi okuyorum...
..
..
..
Eger yukaridaki tumcede bir sorun gormediyseniz biraz genel kultur sorununuz var demektir, cunku kitabin adi "Mevlevi" degil "Mesnevi".
Aslinda kitabin adi ilginc, cunku Mesnevi Iran Edebiyati'ndan gelip Divan Edebiyati'na gecen bir siir tarzi. Ayni vezinde yazilmis ve her beyiti kendi icinde kafiyeli (yani aa bb cc dd ee seklinde ikilemelerle gidiyor) yazilmis siir anlamina geliyor. Uyaklar sadece ardisik iki satir arasinda oldugu icin istedigin kadar uzatabiliyorsun. Ornegin Iran sairi Firdevsi'nin "Şeh-nâme"si 60,000 beyite yakin. Mevlana'nin Mesnevi'si ise sadece (yaklasik) 26,000 beyit civarinda. "Sadece" diyorum, ama hayati boyunca 50,000 tumce kuramayan insanlarin bile oldugunu dusunurseniz (her beyit iki dize) aslinda bunun ne kadar zor bir is oldugunu anlarsiniz.
Mevlana'nin Mesnevi'sinin onemli bir ozelligi var: Mesnevi deyince akla hemen Mevlana geliyor. Yani eger bu isin uzmani falan degilseniz akliniza baska bir mesnevi gelmiyor. Daha da ilgincini soyliyim: Mevlana'nin gercek adi Muhammed Celaleddin, "efendimiz" anlamindaki Mevlana ismi sonradan lakap olarak veriliyor. Tarihte pekcok Mevlana var, ama akla ilk "Mevlana Celaleddin-i Muhammed-i Rumi" geliyor. Garip ama gercek...
Mesnevi ilginc bir eser. Hani okuldayken "gercek hayata ne isimize yarayacak kardesim bu, boyle bos bilgilerle kafamizi dolduruyorlar, zamanimizi bosa harciyorlar, gencligimizi caliyorlar" deyip burun kivirdigimiz Divan Edebiyati'nin "Fâ i lâ tün - fâ i lâ tün - fâ i lün" vezniyle yazilmis. Bu "zamanimizi bosa harciyorlar, birakin pesimizi" lafi da ilginctir. Sanki biraksalar oracikta roket yapip Ay'a gidecekmissin gibi (bu espriyi bir yerden hatirliyorum ama...).
Cok sevdigim bir abim "Mesnevi oyle bir eserdir ki, odunu adam eder" dedi, "bir deniyim belki ise yarar" diye aldim :) Ise yararsa geregi kadar alip Bakanlar Kurulu'na gondermeyi dusunuyorum. Yok yok okusunlar diye degil, siz de cok fesatsiniz canim. Iyi niyetimden sadece...
Neyse, Mesnevi'de bircok hikaye var. Mevlana mesajlarini bu hikayeler uzerinden mesajlarini veriyor. Arada Kur'an'dan alintilar ve Kur'an'a gondermeler da yapiyor.
Orjinali Farsca oldugu icin cevirisini anlamak kolay degil, bu yuzden ben orjinal Farsca halinden okudum (inandiniz mi?). Tumceyi yeniden alalim: Orjinali Farsca oldugu icin cevirisini anlamakta zorlanabilirsiniz. Hele "body, Canon vs. Nikon, tripod, topic" diyenlerdenseniz umit yok, bosuna okumakla ugrasmayin.
Mesnevi'deki hikayeler ilk bakista basit gozukse de (ozellikle de herkesin birbirini "şeyettiği" yeni nesil Turk dizilerini seyrediyorsaniz), aslinda hikaye icinde guzel seyler var. Arada hikayeyi birakip hayat dersleri ve Kur'an'dan bir-iki ilgili ayet veriliyor (cenabet okumamak lazim yani :) ). Iste bu hikayelerden birinde, bir zamanlar Hristiyan dusmani olan Yahudi bir kral ile onu veziri anlatilmis.
Bu Yahudi kral kotu niyetli. Bir sebepten dolayi Hristiyanlar'i sevmiyor ve onlari oldurmeye calisiyor. Bu sirada veziri ona birsey oneriyor, ve olaylar boyle gelisiyor.
Hikayenin orjinali uzun, buraya yazsam kendim bile yazmaktan bikarim o yuzden kisaltarak anlatacagim:
ZALIM PADISAHLA FITNECI VEZIR
Zamanın birinde Yahudiler'in zalim, İsa düşmanı ve Hristiyanları yakıp yandıran bin bir eziyet eden bir Padişahı, bu padişahın da kendisinden beter, hilekar düzenbaz bir veziri vardı. Hile ve düzen kurmakta o kadar ustaydı ki yaptığı hilelerle suyu bile bağlayıp düğümlerdi adeta.. Bu hilekar vezir bir gün padişaha :- “Padişahım, dedi. Hristiyanlar dinlerini gizleyerek, kendilerini koruyorlar. Sen ne kadar öldürsen de onlarla başa çıkıp hepsini temizleyemezsin. Kimin gönlünde ne saklı nereden bileceksin.”
Bunu duyan padişah : “Madem öyle söyle bakalım çare nedir, ne yapalım, ki ne açık dindar, ne de gizli Hristiyan kalmasın.” dedi.
Vezir bunun üzerine hilesini anlattı :
- “Padişahım siz benim kulaklarımı ve elimi kestirin burnumu kulağımı yardırın, sonra idam edilmek üzere darağacına gönderin. Tam idam edileceğim zaman sizin kıramayacağınız biri çıkıp benim affımı sizden dilesin. Bunu çok kalabalık bir yerde (dortyol agzinda) ve tellal çağırtarak halkın huzurunda yapmalısınız.
Bunun üzerine siz beni affedip uzak bir yere sürgün edin. O zaman Hristiyanlar benden şüphe etmezler ben de onların dinlerini bozarak onları yoldan çıkarırım, onlara :
- “Ben gizlice Hristiyan olmuş biriydim padişah bunu anladığı için bana bunları yaptı. Ben yıllardır dinimi gizleyerek padişahın dininden gözüktüm, fakat bunu anlayınca bana bu zulmü yaptı; eğer İsa’nın manevi gücü yetişmeseydi beni parça parça edecekti. Ben İsa dini için canımı vermekten bir an olsun çekinmem, fakat ben, bu dinin bütün bilgilerine vakıfım. O dinin cahiller elinde kalması bana büyük azap verir, diyeyim ” dedi.
Bunu duyan padişah son derece sevindi. Düşündüğü bu güzel tedbirden dolayı vezirini tebrik etti. En kısa zamanda vezirin dediklerini yaparak onu Hristiyanların çok olduğu bir bölgeye sürdü.
Hıristiyanlar azar azar onun çevresine toplandılar. Vezir onlara gizlice İncil'in, namazın sırlarını anlatıyordu.
- “Ey insanlar devir İsa dininin devridir. Bu dinin yüce sırlarını benden dinleyin.” dedi.
Kısa zamanda şöhreti her yana yayıldı. Samimi dindarlar onun etrafında toplanmaya başladı.
Vezir görünüşte İsa dininin hükümlerini anlatıyordu, lakin bu onları tuzağa çekmek için bir yemdi. İmansız vezir badem ezmesinin içinde sarımsak saklar gibi, din nasihatçiliği yapıyordu. Sözleri, içine zehir katılmış şeker şerbeti gibiydi. Gerçek hıristiyanlar, o sözlerin ardındaki acılığı hissediyorlar ama tam çözemiyorlardı.
Cahil ve anlayışı az olan hıristiyanlar, gönüllerini hilekâr vezire tamamıyla kaptırmışlardı. Vezir Hz. İsâ'nın
yeryüzündeki vekili, sözleri de boyunlarında birer halkaydı artık. Vezir, kısa zamanda bir emriyle ölüme gidecek kadar kendisine bağlı, yüz binlerce hıristiyanı etrafına topladı.
Herkes onu İsa’nın samimi bir halifesi sayıyordu.
Aradan altı sene geçince vezir bütün Hristiyanların gönlünü kendine bağladı. Bu arada padişahla vezir arasında haberler gidip geliyordu.
Bu sırada İsa kavminin on iki emiri vardı. Her fırka bir emire bağlıydı. Fakat bütün emirler o vezire gönülden bağlanmıştı. Herkes ona sonsuz bir güven duyuyordu, hiç kimse onun samimiyetinden şüphe etmiyordu. Vezir öl dese her emir hemen ölmeye hazırdı..
Vezir her emir için Hıristiyanlığın ilkelerini anlatan ayrı bir risale hazırladı. Her kitap ayrı bir olaydan farklı bir şeyden bahsediyordu. Her biri diğerinin tam zıddı şeyler ifade ediyor, birinin ak dediğine diğeri mutlaka kara diyordu
Birinde riyazat ve açlık tövbenin esası ve Allah’a (c.c) dönmenin şartı sayılırken, diğerinden riyazat faydasızdır, deniyordu. Birinde açlık çekmek ve sadaka şirk sayılırken diğerinde tam tersi söyleniyordu. Hasılı hiçbiri diğerine uymuyor, her biri yek diğerinin tam tersi şeyler emrediyordu.
Vezir bir müddet sonra hilesinin gereği olarak vaaz ve nasihati bırakarak yalnızlığa çekildi. Kırk-elli gün halvette kaldı. Kendine inananları ayrılık ateşiyle yaktı. Halk, onun insana huzur veren halinden, güzel konuşmalarından, sohbetinin zevkinden uzak düşmekten, deli divane oldu. Yanına vardılar ve yalvarıp yakardılar, sızlayıp dövündüler. Gözleri görmeyen bir âmâ gibi yolun ortasında rehbersiz kaldıklarını bildirdiler.
Vezir onlara, ''Ruhum dostlarımla beraber fakat halvetten çıkmama izin yoktur'' dedi. Kendisine inananlar, ''Ey kerem sahibi! Senden ayrı düşünce, biz her şeyimizi kaybettik, gönülden de dinden de yetim kaldık. Bir kusurumuz varsa affedin. Bize cefa çektirmeyin'' dediler. Vezir, ''Bana inanıyor ve güveniyorsanız, kemâlâtımı kabul ediyorsanız neden ısrarcı oluyorsunuz? Ben gönlümün halleriyle meşgul olmak istiyorum'' dedi. İnananları, ''Ey vezir! Senin kemâlâtını inkâr etmiyoruz. Senden ayrı düşmenin ıstırabıyla, gözlerimizden yaşlar akıtarak yalvarıyoruz'' dediler.
Vezir : “Ruhum sizlerle beraber fakat dışarı çıkmama izin yok.” dedi. Onların ağlamalarına, yalvarmalarına aldırmadı.
Bir müddet sonra da emirleri tek tek çağırıp, her birine :
“Benden sonra bu dini sen ihya edeceksin, benim halifem sensin, fakat ben ölmeden bunu sakın açıklama!..” deyip eline bir risale tutuşturdu ve :
- “Gerçek din ve İsa’nın emirleri bu risalede yazılıdır, bunun dışındakiler hurafedir.” dedi. Daha sonra kapısını kapayıp hiç kimseye açmadı. Kırkıncı gün kendini öldürdü.
Halk vezirin ölümünü duyunca oraya yığıldı. Vezirin mezarı mahşer yerine döndü. Dört bir yandan gelen insanlar günler ve aylarca ağlayıp inlediler. Zaman geçip acı hafifleyerek ortalık sakinleşince halk :
- “Ey emirler o kutlu kişinin yerine kim geçerek bu işi devam ettirecek, ortaya çıksın ki biz onunla teselli olalım. Elimizi, eteğimizi ona teslim edelim. Batan güneşimizin yerine bir mum olsun.''
On iki grubun liderlerinden bir emîr ileri atıldı ve, ''O büyük insan, yerine vekil ve halife olarak beni bıraktı. İşte elimdeki bu kitapcık sözlerimin delilidir'' dedi. Bir başka emîr, ''Hayır, gerçek halife benim'' diye ortaya çıktı. On iki emîr de gerçek halife ve vekilin kendisi olduğunu iddia ediyordu. Her emîrin bir elinde kılıç, diğerinde kitapçık vardı.
Sarhoş filler gibi birbirlerine saldırdılar. Her emîr peşindekilerle birlikte halifelik mücadelesine girişti. Savaştılar, vuruştular yüz binlerce hıristiyan öldü. Kesik başlardan kuleler oluştu. Böylece vezirin ektiği fitne tohumları yeşerdi. Hz. İsâ'nın dinine inananlar arasında ayrılıklar meydana geldi. Vezir de canı pahasına muradına ermiş oldu.
Bu hikâyede şu âyet-i kerimelere işaret vardır: ''Onlar dinlerini parçaladılar, bölük bölük oldular. Her grup kendi inancı ile sevinmekte ve ferahlamaktadır'' (Rûm 30/32). ''De ki! Ey kitap ehli! Geliniz, aranızda eşit olan tek söze, ancak Allah'a kulluk edelim. Ona hiçbir şeyi eş ve ortak koşmayalım. Allah'ı bırakıp birbirimizi rab edinmeyelim'' (Âl-i İmrân 3/64).
KISSADAN HISSE
Buraya kadar gelebilen arkadaslara bir odul olarak hikayenin ozeti: Hristiyanlar'i olduren Yahudi bir padisah var. Bu padisahin daha da gaddar veziri bir gun padisaha 'beni oldurecekmis gibi meydana goturun ama affedin, Hristiyanlar'in arasina gonderin. Orada ben Hristiyan oldugumu anlatayim ve guvenlerini kazanayim" diyor. Padisah bunu yapiyor, vezir kisa surede Hristiyanlar'i inandirip kendisinin Isa'nin izleyicisi oldugunu soyluyor. Butun Hristiyanlar veziri takip ediyor. 6 yil boyunce vezir Hristiyanlik'in temelleri adi altinda yalan yanlis bilgilerle insanlari zehirliyor. Sonra vezir kendini halktan soyutluyor, artik sohbetlere katilmiyor. Halk gidip yalvaeiyor ama vezir cekildigi yerden geri donmuyor. Sonunda vezir Hristiyanlar'in basindaki 12 Emir'i teker teker cagirip her birine uydurma birer kitap veriyor ve teker teker "ölümümden sonra sen yetkili olacaksin" diyor. En sonunda vezir kendini öldürüyor ve 12 Emir kendilerini lider olarak gordugunden birbirlerine giriyorlar, boylece Hristiyanlar iceriden cokertilmis oluyor.
Hikayeden ne anladiniz? Simdi hikayeyi "Hristiyan" yerine "Musluman", "Isa" yerine "Hz Muhammed" koyarak tekrar okuyun. Artik "Vezir"i ne ya da kim ile degistireceginiz size kalmis...
Buyuk adam boyle olunuyor demek ki, 1000 sene sonrasini goruyor.
SON NOT
Hikayeyi ben yazmadim, şikayeti olan Hz Mevlana'ya mektup yazsin :)
Eline sağlık ertan abi çok güzel bir yazı olmuş. Anlayana sivrisinek saz anlamayana davul zurna az diyeyim bende.
YanıtlaSil(ozeba)
Cemaat ve tarikat şemsiyesine sığınanlara gelsin öncelikle. Sonralıkla ise kıssadan bir hisse çıkartabilmiş olan hepimize...
YanıtlaSilKardeşcik.. Mevlana'nın dillerine sağlık da.. Keşke işimize geleni alıp da gelmeyeni görmeyenlerden olmasak..(sözüm evvela kendime) Kur'an'ın hangi düsturunu uyguladık da iş bölünmüşlük parçalanmışlığa kaldı.. Sonuna kadar okuyunca evet durum gerçekten böyleymiş gb geliyor.. Ya değilse.. Ya biz sürüden ayrılan kuzu isek.. neyse konu derin.. Bizi en güzel surette yaratan Allah o azimüşşan'a hakiki kul olmak dileğiyle selamlar...
YanıtlaSilSen de haklısın kardeşim...
Sil