İyi ya da kötü, son 15 yıldır DSLR piyasasında Canon'un bir üstünlüğü var. 2 sene önceye kadar ikinci sıradaki Nikon ile arasında bayağı bir fark vardı, D300/D3 sıçramasından sonra Nikon'un momentumu arttı ve Canon'u ciddi şekilde zorlamaya başladı. Bazı ülkelerde Nikon'un DSLR pazarında önde olduğu haberleri bile geliyor. Canon 70D ve 7D MarkII ile atılım yapmazsa tahminimce Nikon öne bile geçebilir.
Bu arada yukarıdaki paragraftan anlayabileceğiniz gibi, bir süre önce Nikon öndeydi. Otomatik odaklama, IS gibi sistemler çıkınca ve işin içine daha fazla elektronik girince, beyaz telefoto objektiflerin de desteğiyle, Canon öne geçti.
Ama, herkesin bildiği üzere, firmaların en büyük nakit kaynağı olan ("cash cow") ürünleri vardır. Yani bir firma her ürününden aynı miktarda para kazanmaz. Doğal olarak bu ürünler genelde uygun fiyatlı olanlar, yani DSLR piyasasını düşünürsek giriş seviyesi DSLRlar ve uygun fiyatlı objektifler. Durum böyle olunca giriş seviyesi ürünlerin durumu önemli oluyor.
Aynasızların bu kategoriyi nasıl etkilediği konusuna hiç girmeden Canon'un giriş seviyesi modellerine geçiyorum. Yani bugünkü konumuz Canon 550D, 600D, 650D ve 700D. 100D, 1000D ve 1100D'yi de es geçtim.
Bu yazı bir inceleme değil, daha çok karşılaştırma ve her yeni modelde nelerin değişip geliştiği yazısı. Bakalım, zaman bulursam Nikon modelleri için de böyle birşey hazırlamayı düşünüyorum (aslında çok şey "düşünüyorum" ama bir türlü zaman uyduramıyorum. Şimdi de Hindistan gezisi çıktı...).
CANON DA BİZİ SÖĞÜŞLÜYOR, KAÇ YILDIR AYNI MAKİNE!
Hem doğru hem değil. Canon'un modelleri göze batıyor çünkü Canon'dan insanlar çok şey bekliyor. Buna karşılık Canon 7D'den beri temelde aynı 18MP'lik APS-C algılayıcıyı kullanıyor (12MP'lik en alt grubu saymazsak). Canon'a göre her yeni seride algılayıcıda geliştirmeler var ama bakarsanız bu gövdelerin performansı yıllardır birbirine çok yakın. Bu 18MP'lik algılayıcı iyidir ya da kötüdür, bu tartışmanı yeri burası değil ama açık açık fikrimi söyleyeyim: "Sony ve Nikon'un algılayıcıları Canon'a toz yutturuyor" fikrine katılmıyorum. 550D ve NEX-5n arasındaki farkları aşağıdaki bağlantıda göstermiştim:
http://halkboyleistiyor.blogspot.com/2012/10/canon-550d-ve-sony-nex-5n.html
Puanlama, sıralama vs... gibi şeyler önemli mi? Elbette, ama mükemmel puanlama sistemi henüz icat edilmedi ve DxOMark'ın puanlama sistemi dahil hiçbiri bütün etkenleri işin içine katmıyor. Yukarıdaki bağlantıda açıkça görünüyor. D800-5DMarkIII karşılaştırmasında da fikrim aynı: Toplam puanda D800'ü daha çok beğensem de D800 her durumda üstün değil. Zaten D800 incelemesinde bu konudan uzuuuuuuuuunca bahsetmiştim.
Neyse efendim, imaj kalitesini unutup gövdeler arasındaki fiziksel farklara bakalım:
Fotoğraflar www.camerasize.com sitesinden alınma. Boyut karşılaştırması için güzel bir site. Büyük hali için üzerine tıklayın. |
Neredeyse aynı gibi görünüyor değil mi? Düğmelerin yerleri, ikonlar, tekerleklerin yeri... Allah'ım Canon bu işkenceyi bize neden yapıyorsun?.... mu acaba?
Yeni ürün tasarımlarında Japon firmaları geriye doğru uyumluluğu seviyor. Yani bir tasarım bir kere kullanıcılar tarafından tutulmuşsa ve uzun süredir kullanılıyorsa, yeni ürünlerde de tuş yerleşimi ve kullanım mantığını değiştirmemeye çalışıyorlar. Bence bu hem doğru hem hatalı bir yaklaşım. Bazı gövdelerdeki tuş yerleşimi taaa filmli makinelere kadar gidiyor (eyyy Nikon..... Duyuyorsan iki kere masayı tıklat...). WiFi, GPS, dokunmatik ekran gibi teknolojilerin yaygınlaştığı günümüzde artık bunlara uygun olarak gövdleri düzenlemek lazım diye düşünüyorum. Sony bunu yavaş yavaş deniyor. NEX serisinin tuş yerleşimi ve kullanımı klasik DSLRlardan çok farklı. İyi yönleri var, kötü yönleri var ama en azından deniyor. Canikon'un da artık yavaş yavaş ergonomi, tuş yerleşimi ve menü mantığı konularında modernleşmesi gerekiyor.
Hele flaşlar iyice beter. Hala 80lerdeki, hatta 70lerdeki flaş yönetim mantığı ve menüleri var yahu! Alem Android diyor Linux diyor bunlar hala analog ekranlardaki iğrenç fontlu yazılarla şifreli menüler koyuyor önümüze. Çok sinirlendim taam mı!!!
Piyasaya yeni ürün sürmenin birçok amacı var:
- Yeni bir teknoloji tanıtmak.
- Eskiyen ürünleri mevcut teknolojiye uygun hale getirmek.
- Rekabet yüzünden hızlı şekilde fiyatı düşen modelleri hafiften yenileyerek fiyat düzenlemesi yapmak.
Canon ve Nikon bunların hepsini yapıyor. Sony de yapıyor (100 tane NEX var piyasada ve neredeyse tamamında aynı 16MP algılayıcı var. SLTler de aynı şekilde), Olympus da (EP-1 ve EP-3 arasındaki bütün modeller aynı algılayıcıyı kullandı ve ufak değişiklikler ve OM-D haricinde gerçek bir atılım olmadı), Panasonic de (GF-X serisi ve GX serisi), Pentax da (K-5 - K-5II, K-x - K-r). Bunlardan Sony artık bu taktikten vazgeçtiğini ve sadece gerçekten farklı bir model üretince piyasaya süreceğini söyledi. Fotoğraf sektörünü geç, araba sektörü de ayı şekilde, televizyon da aynı, ekran kartı ve işlemciler de aynı, kulaklıklar da aynı, politikacılar da. Piasadaki ürünlerin %90'ı öncekinin biraz makyajlanmış hali.
Peki ürünleri sıkça yenilemenin dezavantajları neler? İnsanlar neden sürekli şikayet ediyor?
1) Bugün aldığınız bir ürünün yarın fiyatı düşüyor: Bugün ne alsan yarın fiyatı düşüyor zaten. Ve aynı değer azalışı diğer seviyelerdeki gövdelerde de var (5D, 1D, 60D vs..). Şikayet şuradan doğuyor:
Yukarıdaki temsili bir fiyat grafiği. 1. ayda makineyi aldıktan sonra o makinenin değeri ne şekilde düşüyor, onu göstermek istedim. 36 ay içinde 3 gövde çıktığını varsaydım. Piyasada araştırma yaparsanız fiyatların buna benzer şekilde azaldığını görürsünüz. Fiyatlar birebir aynı olmayabilir ama fiyatların davranışı aynı. Senin makinenin fiyatı aldıktan sonra düşmeye başlıyor. 1 sene sonra yeni ürün çıktığında düşüş hızlanıyor, 3. ürün çıktığında düşüş devam ediyor ve artık 4. ürüne giderken ani düşüşler oluyor. Giriş seviye DSLRların fiyatları şu ana kadar bu şekilde değişti.36 ay bekleyip satarsan (ki normal bir döngü) para kaybedeceğin muhakkak.
Peki üst seviye makinelerde bu iş nasıl? Aslında olay çok benzer. Örneğin 5DMarkII çıktığında 2800$ civarıydı, şimdi sıfırı 1800-1500$ civarında bulunabiliyor.Yaklaşık 3-4 yıllık bir ömrü olduğunu düşünürseniz kayıp yaklaşık %50 (ikinci el fiyatı sıfır fiyattan düşük olacaktır). Hatta 1200-1300$'a giden 5DMarkIIler de görüyorum, yani %50'den fazla olma olasılığı da var. 3,5 yılda %50 kayıp iyi mi kötü mü? Artık siz karar verin.
Yalnız burada bir gerçek var: 550D'deki %50 kayıp ile 5DMarkII'deki %50 kayıp aynı değil, doğal olarak 5DMarkII'de alış-satış arasındaki fark bedel olarak daha fazla.
Tavsiyem: Her sene ya da iki senede bir kullanılmış uygun fiyatlı DSLR almak. Piyasada çok az kullanılmış ve hala nisbeten yeni sayılabilecek uygun fiyatlı makine dolu. Olympus E-PL1/2, Nikon D5000/5100/3100/90, Canon 550D/1100D/50D, Pentax k-x/k-r/k-20D/k-7, Sony A55/35/Nex-5n/Nex-C3 gibi makineler hala çok iyi ve ikinci elleri uygun fiyatlı olarak piyasada bulunabiliyor. Olympus E-PM1 700-800TL arasına garantili bulunabiliyor! Yukarıdaki grafikte ayları devam ettirirseniz şöyle birşey önünüze çıkacak:
2) Giriş seviyesi makine aldık, yeni modeli de çok benzer, biz ne yapalım şimdi? Elimizdeki de eskidi... : Hayır, elindeki eskimedi! Her sene makine değiştirip yenisini almak istiyorsan orası ayrı, para kaybetmeyi göze almışsın demektir. Bence mantıklı gövde yenileme mantığını bu yazıda anlatmıştım. Örneğin "mantıklı" bir gövde yenileme şu şekilde olabilir: 350D-550D, 550D - 60D, ya da 450D - 650D. Aynı sınıf makine alıyorsan araya en azından iki jenerasyon koy. Olmazsa bir ya da iki üst gövde al, eğer alamıyorsan 600D'den 650D'ye ya da 350D'den 400D'ye geçmek sana çok şey kazandırmaz.
3) Firmalar tüketiciyi ufak yeniliklerle oyalıyor, gerçek bir gelişme olmuyor: E yani :) Aslında tüm firmalar değil. Piyasa lideri firmalar genelde böyle yapar, arkadan gelen firmalar daha saldırgan olur. Nikon'un, Pentax'ın, Sony'nin son senelerde büyük yaygara koparmasının sebebi bu. Canon, ne yazık ki, bu kadar saldırgan olmak zorunda değil. piyasayı iyi analiz edip kalite kontrolü de elden bırakmayıp daha sağlam oynamak istiyor.
"Daha sağlam oynamak" demek "hiçbirşey yapmıyor" demek değil. Örneğin piyasadaki ilk normal boyutlu tam kare DSLR olan 5D Canon'dan geldi, en ufak DSLR Canon'da (100D), WiFi+GPS olan ve en ufak tam kare DSLR olan 6D de Canon'dan. Eylül 2009'da çıkan 7D hala canavar. İlk adam gibi video çeken DSLR (ve tam kare) 5DMarkII video sektörünü derinden etkiledi (Nikon D90 ilk video çeken DSLR olsa da, D90'ı profesyonel videoda kullanan gördünüz mü :) ?). Radyo dalgalı ilk flaş Canon'dan geldi, Sony'nin yarı geçirgen aynalı sistemini Canon 1970lerde kullanmıştı bile :) İlk dokunmatik ekranlı DSLR da Canon'dan geldi. Ve Canon her sene en çok en çok patent alan firma arasında dünya çapında ilk 5'te!
Amacım Canon'u yüceltmek değil, sadece bazı şeyleri daha ciddi düşünmek lazım diyorum.
Hatırlatma: Gerçekten en iyiyi istiyorsanız ve parayı önemsemiyorsanız elbette bütün bunlara gerek yok :)
Ürünleri sıkça yenilemenin avantajları var mı?
Var tabi. Şu anda yeni makine alacak olsanız hangisini tercih edersiniz? Bir markanın makinelerini her sene yenilemesini mi 3 senede bir yenilemesini mi? Bir seri makine her sene yenilenirse her sene yenisini alma şansınız oluyor. Bu yüzden Canon (ve Sony NEX ve m4/3 gövdelerin) sık sık gövde yenilemesi yeni alıcılar için avantaj. Ayrıca ufak ufak gelişmeler eklemek, yeniliklerin daha sık eklenmesini de sağlıyor. Örneğin m4/3 makineler kısa sürede WiFi'lı modeller çıkardı ve şu anda Samsung ve Panasonic'in modelleri hızlı bir şekilde ideal WiFi uygulamasına yaklaşıyorlar. Eğer Panasonic kendi modellerini 2 yılda bir yenilese kullanıcıları teknolojik gelişmeleri daha geç görecekti.
Bana sorarsanız, aslında mesele üst seviye gövdelerde. Alt seviyenin sıkça yenilenmesi gibi orta ve üst sınıfın da sıkça yenilenmesi gerek diye düşünüyorum. 7D ve D300(s) kaç senelik? Bu modeller her sene ufak ufak yenilenseydi şu anda elimizde ilk 7D'nin çok ilerisinde bir makine olabilirdi (örneğin WiFi ve GPS'li) ve Nikoncular deli gibi D400 beklemezdi. 5DmarkII de her sene yenilenseydi bir sene odak modülünün 7D gibi yapıldığını, sonraki sene WiFi eklendiğini düşünün. İlk 5DmarkII'yi alanlar kızacaktı belki ama kullanıcılar için genel anlamda faydalı birşey olurdu. Halbuki aynı makineyi 3-4 sene üretip satmak üreticilerin de işine gelen birşey: Üretim attıkça maliyetler düşüyor.
HALA GELEMEDİK FARKLARA SENİN ARTİSTLİĞİNİ OKUMAKTAN
Geldik efendim geldik. Pek çok insan "Canon hep aynı modelleri önümüze sürüyor" diyor. Acaba gerçekten böyle mi, hep beraber görelim:
Büyük hali için üzerine tıklayın |
Bir önceki bölümde anlattığım gibi, bu kadar sık makine yenilemeyi genel manada kullanıcı için avantaj olarak görüyorum.
SONUÇ
İşin kolayına kaçıp bir forumda yazdığım yazıyı biraz değiştirerek alayım:
DSLR ve aynasız gövdeleri o kadar sık değişiyor ki bugün aldığınız makine 1 yıl sonra %25-50 arası değer kaybedebiliyor (marka ve modeline bağlı olarak). Bunun "acısını" azaltmanın ya da önlemenin birkaç yolu var:
1) Makineyi sonradan satılacak birşey olarak görmeyip sana gerçekten yetmeyene kadar kullanmak ve fiyat kaybını görmezden gelmek.
2) Sıfır alacaksan en yeni modeli değil 1 ya da iki eski seriden almak.
3) İkinci el makine almak. İkinci el aldığın alet zaten fiyat olarak sıfıra göre uygun olacak, böylece ileride satarken daha az kayıp yaşayacaksın.
4) En yeni çıkan üst seviye makinelerden almak. Bu aletler daha uygun fiyatlılar kadar hızlı ucuzlamıyor
----------------------------
Son olarak, Taksim Gezi Parkı'nda göstericilere sanki gavurmuş gibi davranan polise ve polisi göstericilerin üzerine salan "yetkili"ler Allah'ından bulsunlar. Biraz önce polis panzeri tarafından ezilen 26 yaşındaki Aylin'in vefat ettiği haberini okudum. İmam osurursa cemaat s.çar diye güzel bir lafımız var. Erdoğan bağırdıkça polisin şiddeti artıyor. Yazık oluyor bu ülkeye, hem de çok yazık. Polis bu kadar gazı PKK'nın gösterilerinde bile kullanmadı (ki artık gül suyu kullanıyor biliyorsunuz).
Tanınmış AKP sitesi ensonhaber'den alıntı |
Aferin sana aslan polis! |
Yazık, çok yazık...
"Efendim o 20 sene önceydi, şimdi değiştim" derken diğer yandan da 70 yıl önceki CHP'ye, 15 yıl önceki MHP'ye laf atmak... Beni bile muhalif yaptın ya... |