Emre Aköz isimli amca bir aralar "Geçen gün panju'da şarap içiyoruz yine, biz hep panju'da şarap içeriz, bir anda aklıma karideslerin neden bu kadar pembe olduğu takıldı" gibi "ben halktan ayrıyım, üstünüm, elitim" gibi şeyler yazardı, şu anda RTE'den çok RTE'ci oldu. Hatta muhaliflere gözü kapalı saldırıyor. "Gözü kapalı" diyorum çünkü yazdıklarının bir dayanağı veya kaynağı yok. Aslında yazdığı tarz ve yağladığı taraf itibariyle ispat etmeye gerek bile duymuyor çünkü genelde "bu böyledir" demek halkın kafasına bir fikir empoze etmek için yeterli.
Bugünkü yazısında ordunun bazı gazete ve gazeteleri kullandığını yazmış (isim de vererek), bu gazetelerde AKP'yi karalayacak uydurma haberlerin yayınlandığını söylemiş:
"Hürriyet, Milliyet, Vatan, Akşam, Sözcü ve benzeri gazetelerde, yukarıda andığım kesimler hakkında, binlerce yalan ve çarpıtma haber/yorum yayınlandı.
StarTV'de, CNN-Türk'te, NTV'de yapılanları anlatmaya yerim yetmez. Kitap yazmak gerek.
Geçen gün polisçe aranan ve Hürriyet yazarı Soner Yalçın başta olmak üzere, yöneticileri gözaltına alınan Odatv, bu kampanyanın bir parçası olarak öne çıktı. "Ergenekon dostu" bir yayın çizgisi izleyen sitenin temel işlevi, vesayet rejimine karşı çıkanları karalamaktı.
Soner Yalçın ve çevresinde toplananlar, bizzat tanıdıkları insanlar hakkında bile akla hayale gelmedik iftiralar attılar.
Bugün Odatv'nin yayınlarını savunanlar "basın özgürlüğünden" söz ediyor.
Birileri hakkında sistemli biçimde yalan yayın yapmak, basın özgürlüğü mü?
Mustafa Balbay ve Tuncay Özkan için geçerli olan, Soner Yalçın ve şürekâsı için de geçerli:
"Muhalefet" ettikleri için değil, gıllıgışlı taraklarda Ergenekon bezleri dokudukları iddiasıyla içeri alındılar."
Bravo, aferin, ama bu yalanlar neler? Bu yalanların doğrusu nedir? "akla hayale gelmeyen yalanlar yazdılar" diyorsun da bunun dayanağı nedir? Yoksa amaç (Nazlı Ilıcak'ın sürekli yaptığı gibi) gözaltına almaları meşrulaştırmaya çalışmak mı? Nazlı Hanım bugün de resmen "Balyoz Belgeleri doğru" demiş, yani bırakın mahkemeyi daha adam gibi iddianame bile hazırlanmamışken hanımefendi kararı vermiş :)
Bu davalar sonuçlansa da ne olduğunu anlasak, herkes suçlanıyor ama ortada sonuç yok.
Son günlerde çok politik takılıyorum, başıma birşey gelmese bari :)
Yahya Kemal'in "Ankara'nın en güzel tarafı İstanbul'a dönmek" anlamında bir lafı var. Ben de yavaştan Türkiye hakkında böyle hissetmeye başladım galiba...
Bugünkü yazısında ordunun bazı gazete ve gazeteleri kullandığını yazmış (isim de vererek), bu gazetelerde AKP'yi karalayacak uydurma haberlerin yayınlandığını söylemiş:
"Hürriyet, Milliyet, Vatan, Akşam, Sözcü ve benzeri gazetelerde, yukarıda andığım kesimler hakkında, binlerce yalan ve çarpıtma haber/yorum yayınlandı.
StarTV'de, CNN-Türk'te, NTV'de yapılanları anlatmaya yerim yetmez. Kitap yazmak gerek.
Soner Yalçın ve çevresinde toplananlar, bizzat tanıdıkları insanlar hakkında bile akla hayale gelmedik iftiralar attılar.
Bugün Odatv'nin yayınlarını savunanlar "basın özgürlüğünden" söz ediyor.
Birileri hakkında sistemli biçimde yalan yayın yapmak, basın özgürlüğü mü?
Mustafa Balbay ve Tuncay Özkan için geçerli olan, Soner Yalçın ve şürekâsı için de geçerli:
"Muhalefet" ettikleri için değil, gıllıgışlı taraklarda Ergenekon bezleri dokudukları iddiasıyla içeri alındılar."
Bravo, aferin, ama bu yalanlar neler? Bu yalanların doğrusu nedir? "akla hayale gelmeyen yalanlar yazdılar" diyorsun da bunun dayanağı nedir? Yoksa amaç (Nazlı Ilıcak'ın sürekli yaptığı gibi) gözaltına almaları meşrulaştırmaya çalışmak mı? Nazlı Hanım bugün de resmen "Balyoz Belgeleri doğru" demiş, yani bırakın mahkemeyi daha adam gibi iddianame bile hazırlanmamışken hanımefendi kararı vermiş :)
Bu davalar sonuçlansa da ne olduğunu anlasak, herkes suçlanıyor ama ortada sonuç yok.
Son günlerde çok politik takılıyorum, başıma birşey gelmese bari :)
Yahya Kemal'in "Ankara'nın en güzel tarafı İstanbul'a dönmek" anlamında bir lafı var. Ben de yavaştan Türkiye hakkında böyle hissetmeye başladım galiba...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder