23 May 2012

Padisah ve vezirparmagi

TAŞINDIK: http://halkboyleistiyor.com

Bu aralar erdim galiba. Hz. Mevlana'dan Mevlevi'yi okuyorum...
..
..
..
Eger yukaridaki tumcede bir sorun gormediyseniz biraz genel kultur sorununuz var demektir, cunku kitabin adi "Mevlevi" degil "Mesnevi".

Aslinda kitabin adi ilginc, cunku Mesnevi Iran Edebiyati'ndan gelip Divan Edebiyati'na gecen bir siir tarzi. Ayni vezinde yazilmis ve her beyiti kendi icinde kafiyeli (yani aa bb cc dd ee seklinde ikilemelerle gidiyor) yazilmis siir anlamina geliyor. Uyaklar sadece ardisik iki satir arasinda oldugu icin istedigin kadar uzatabiliyorsun. Ornegin Iran sairi Firdevsi'nin "Şeh-nâme"si 60,000 beyite yakin. Mevlana'nin Mesnevi'si ise sadece (yaklasik) 26,000 beyit civarinda. "Sadece" diyorum, ama hayati boyunca 50,000 tumce kuramayan insanlarin bile oldugunu dusunurseniz (her beyit iki dize) aslinda bunun ne kadar zor bir is oldugunu anlarsiniz.

Mevlana'nin Mesnevi'sinin onemli bir ozelligi var: Mesnevi deyince akla hemen Mevlana geliyor. Yani eger bu isin uzmani falan degilseniz akliniza baska bir mesnevi gelmiyor. Daha da ilgincini soyliyim: Mevlana'nin gercek adi Muhammed Celaleddin, "efendimiz" anlamindaki Mevlana ismi sonradan lakap olarak veriliyor. Tarihte pekcok Mevlana var, ama akla ilk "Mevlana Celaleddin-i Muhammed-i Rumi" geliyor. Garip ama gercek...

Mesnevi ilginc bir eser. Hani okuldayken "gercek hayata ne isimize yarayacak kardesim bu, boyle bos bilgilerle kafamizi dolduruyorlar, zamanimizi bosa harciyorlar, gencligimizi caliyorlar" deyip burun kivirdigimiz Divan Edebiyati'nin  "Fâ i lâ tün - fâ i lâ tün - fâ i lün" vezniyle yazilmis. Bu "zamanimizi bosa harciyorlar, birakin pesimizi" lafi da ilginctir. Sanki biraksalar oracikta roket yapip Ay'a gidecekmissin gibi (bu espriyi bir yerden hatirliyorum ama...).

Cok sevdigim bir abim "Mesnevi oyle bir eserdir ki, odunu adam eder" dedi, "bir deniyim belki ise yarar" diye aldim :) Ise yararsa geregi kadar alip Bakanlar Kurulu'na gondermeyi dusunuyorum. Yok yok okusunlar diye degil, siz de cok fesatsiniz canim. Iyi niyetimden sadece...

Neyse, Mesnevi'de bircok hikaye var. Mevlana mesajlarini bu hikayeler uzerinden mesajlarini veriyor. Arada Kur'an'dan alintilar ve Kur'an'a gondermeler da yapiyor.

Orjinali Farsca oldugu icin cevirisini anlamak kolay degil, bu yuzden ben orjinal Farsca halinden okudum (inandiniz mi?). Tumceyi yeniden alalim: Orjinali Farsca oldugu icin cevirisini anlamakta zorlanabilirsiniz. Hele "body, Canon vs. Nikon, tripod, topic" diyenlerdenseniz umit yok, bosuna okumakla ugrasmayin.

Mesnevi'deki hikayeler ilk bakista basit gozukse de (ozellikle de herkesin birbirini "şeyettiği" yeni nesil Turk dizilerini seyrediyorsaniz), aslinda hikaye icinde guzel seyler var. Arada hikayeyi birakip hayat dersleri ve Kur'an'dan bir-iki ilgili ayet veriliyor (cenabet okumamak lazim yani :) ). Iste bu hikayelerden birinde, bir zamanlar Hristiyan dusmani olan Yahudi bir kral ile onu veziri anlatilmis.

Bu Yahudi kral kotu niyetli. Bir sebepten dolayi Hristiyanlar'i sevmiyor ve onlari oldurmeye calisiyor. Bu sirada veziri ona birsey oneriyor, ve olaylar boyle gelisiyor.

Hikayenin orjinali uzun, buraya yazsam kendim bile yazmaktan bikarim o yuzden kisaltarak anlatacagim:

ZALIM PADISAHLA FITNECI VEZIR


Zamanın birinde Yahudiler'in zalim, İsa düşmanı ve Hristiyanları yakıp yandıran bin bir eziyet eden bir Padişahı, bu padişahın da kendisinden beter, hilekar düzenbaz bir veziri vardı. Hile ve düzen kurmakta o kadar ustaydı ki yaptığı hilelerle suyu bile bağlayıp düğümlerdi adeta.. Bu hilekar vezir bir gün padişaha :- “Padişahım, dedi. Hristiyanlar dinlerini gizleyerek, kendilerini koruyorlar. Sen ne kadar öldürsen de onlarla başa çıkıp hepsini temizleyemezsin. Kimin gönlünde ne saklı nereden bileceksin.”

Bunu duyan padişah : “Madem öyle söyle bakalım çare nedir, ne yapalım, ki ne açık dindar, ne de gizli Hristiyan kalmasın.” dedi.

Vezir bunun üzerine hilesini anlattı :

- “Padişahım siz benim kulaklarımı ve elimi kestirin burnumu kulağımı yardırın, sonra idam edilmek üzere darağacına gönderin. Tam idam edileceğim zaman sizin kıramayacağınız biri çıkıp benim affımı sizden dilesin. Bunu çok kalabalık bir yerde (dortyol agzinda) ve tellal çağırtarak halkın huzurunda yapmalısınız.

Bunun üzerine siz beni affedip uzak bir yere sürgün edin. O zaman Hristiyanlar benden şüphe etmezler ben de onların dinlerini bozarak onları yoldan çıkarırım, onlara :

- “Ben gizlice Hristiyan olmuş biriydim padişah bunu anladığı için bana bunları yaptı. Ben yıllardır dinimi gizleyerek padişahın dininden gözüktüm, fakat bunu anlayınca bana bu zulmü yaptı; eğer İsa’nın manevi gücü yetişmeseydi beni parça parça edecekti. Ben İsa dini için canımı vermekten bir an olsun çekinmem, fakat ben, bu dinin bütün bilgilerine vakıfım. O dinin cahiller elinde kalması bana büyük azap verir, diyeyim ” dedi.

Bunu duyan padişah son derece sevindi. Düşündüğü bu güzel tedbirden dolayı vezirini tebrik etti. En kısa zamanda vezirin dediklerini yaparak onu Hristiyanların çok olduğu bir bölgeye sürdü.

Hıristiyanlar azar azar onun çevresine toplandılar. Vezir onlara gizlice İncil'in, namazın sırlarını anlatıyordu.

- “Ey insanlar devir İsa dininin devridir. Bu dinin yüce sırlarını benden dinleyin.” dedi.

Kısa zamanda şöhreti her yana yayıldı. Samimi dindarlar onun etrafında toplanmaya başladı.

Vezir görünüşte İsa dininin hükümlerini anlatıyordu, lakin bu onları tuzağa çekmek için bir yemdi. İmansız vezir badem ezmesinin içinde sarımsak saklar gibi, din nasihatçiliği yapıyordu. Sözleri, içine zehir katılmış şeker şerbeti gibiydi. Gerçek hıristiyanlar, o sözlerin ardındaki acılığı hissediyorlar ama tam çözemiyorlardı.

Cahil ve anlayışı az olan hıristiyanlar, gönüllerini hilekâr vezire tamamıyla kaptırmışlardı. Vezir Hz. İsâ'nın
yeryüzündeki vekili, sözleri de boyunlarında birer halkaydı artık. Vezir, kısa zamanda bir emriyle ölüme gidecek kadar kendisine bağlı, yüz binlerce hıristiyanı etrafına topladı.

Herkes onu İsa’nın samimi bir halifesi sayıyordu.

Aradan altı sene geçince vezir bütün Hristiyanların gönlünü kendine bağladı. Bu arada padişahla vezir arasında haberler gidip geliyordu.

Bu sırada İsa kavminin on iki emiri vardı. Her fırka bir emire bağlıydı. Fakat bütün emirler o vezire gönülden bağlanmıştı. Herkes ona sonsuz bir güven duyuyordu, hiç kimse onun samimiyetinden şüphe etmiyordu. Vezir öl dese her emir hemen ölmeye hazırdı..

Vezir her emir için Hıristiyanlığın ilkelerini anlatan ayrı bir risale hazırladı. Her kitap ayrı bir olaydan farklı bir şeyden bahsediyordu. Her biri diğerinin tam zıddı şeyler ifade ediyor, birinin ak dediğine diğeri mutlaka kara diyordu

Birinde riyazat ve açlık tövbenin esası ve Allah’a (c.c) dönmenin şartı sayılırken, diğerinden riyazat faydasızdır, deniyordu. Birinde açlık çekmek ve sadaka şirk sayılırken diğerinde tam tersi söyleniyordu. Hasılı hiçbiri diğerine uymuyor, her biri yek diğerinin tam tersi şeyler emrediyordu.

Vezir bir müddet sonra hilesinin gereği olarak vaaz ve nasihati bırakarak yalnızlığa çekildi. Kırk-elli gün halvette kaldı. Kendine inananları ayrılık ateşiyle yaktı. Halk, onun insana huzur veren halinden, güzel konuşmalarından, sohbetinin zevkinden uzak düşmekten, deli divane oldu. Yanına vardılar ve yalvarıp yakardılar, sızlayıp dövündüler. Gözleri görmeyen bir âmâ gibi yolun ortasında rehbersiz kaldıklarını bildirdiler.

Vezir onlara, ''Ruhum dostlarımla beraber fakat halvetten çıkmama izin yoktur'' dedi. Kendisine inananlar, ''Ey kerem sahibi! Senden ayrı düşünce, biz her şeyimizi kaybettik, gönülden de dinden de yetim kaldık. Bir kusurumuz varsa affedin. Bize cefa çektirmeyin'' dediler. Vezir, ''Bana inanıyor ve güveniyorsanız, kemâlâtımı kabul ediyorsanız neden ısrarcı oluyorsunuz? Ben gönlümün halleriyle meşgul olmak istiyorum'' dedi. İnananları, ''Ey vezir! Senin kemâlâtını inkâr etmiyoruz. Senden ayrı düşmenin ıstırabıyla, gözlerimizden yaşlar akıtarak yalvarıyoruz'' dediler.

Vezir : “Ruhum sizlerle beraber fakat dışarı çıkmama izin yok.” dedi. Onların ağlamalarına, yalvarmalarına aldırmadı.

Bir müddet sonra da emirleri tek tek çağırıp, her birine :

“Benden sonra bu dini sen ihya edeceksin, benim halifem sensin, fakat ben ölmeden bunu sakın açıklama!..” deyip eline bir risale tutuşturdu ve :

- “Gerçek din ve İsa’nın emirleri bu risalede yazılıdır, bunun dışındakiler hurafedir.” dedi. Daha sonra kapısını kapayıp hiç kimseye açmadı. Kırkıncı gün kendini öldürdü.

Halk vezirin ölümünü duyunca oraya yığıldı. Vezirin mezarı mahşer yerine döndü. Dört bir yandan gelen insanlar günler ve aylarca ağlayıp inlediler. Zaman geçip acı hafifleyerek ortalık sakinleşince halk :

- “Ey emirler o kutlu kişinin yerine kim geçerek bu işi devam ettirecek, ortaya çıksın ki biz onunla teselli olalım.  Elimizi, eteğimizi ona teslim edelim. Batan güneşimizin yerine bir mum olsun.''

On iki grubun liderlerinden bir emîr ileri atıldı ve, ''O büyük insan, yerine vekil ve halife olarak beni bıraktı. İşte elimdeki bu kitapcık sözlerimin delilidir'' dedi. Bir başka emîr, ''Hayır, gerçek halife benim'' diye ortaya çıktı. On iki emîr de gerçek halife ve vekilin kendisi olduğunu iddia ediyordu. Her emîrin bir elinde kılıç, diğerinde kitapçık vardı.

Sarhoş filler gibi birbirlerine saldırdılar. Her emîr peşindekilerle birlikte halifelik mücadelesine girişti. Savaştılar, vuruştular yüz binlerce hıristiyan öldü. Kesik başlardan kuleler oluştu. Böylece vezirin ektiği fitne tohumları yeşerdi. Hz. İsâ'nın dinine inananlar arasında ayrılıklar meydana geldi. Vezir de canı pahasına muradına ermiş oldu.

Bu hikâyede şu âyet-i kerimelere işaret vardır: ''Onlar dinlerini parçaladılar, bölük bölük oldular. Her grup kendi inancı ile sevinmekte ve ferahlamaktadır'' (Rûm 30/32). ''De ki! Ey kitap ehli! Geliniz, aranızda eşit olan tek söze, ancak Allah'a kulluk edelim. Ona hiçbir şeyi eş ve ortak koşmayalım. Allah'ı bırakıp birbirimizi rab edinmeyelim'' (Âl-i İmrân 3/64).

KISSADAN HISSE


Buraya kadar gelebilen arkadaslara bir odul olarak hikayenin ozeti: Hristiyanlar'i olduren Yahudi bir padisah var. Bu padisahin daha da gaddar veziri bir gun padisaha 'beni oldurecekmis gibi meydana goturun ama affedin, Hristiyanlar'in arasina gonderin. Orada ben Hristiyan oldugumu anlatayim ve guvenlerini kazanayim" diyor. Padisah bunu yapiyor, vezir kisa surede Hristiyanlar'i inandirip kendisinin Isa'nin izleyicisi oldugunu soyluyor. Butun Hristiyanlar veziri takip ediyor. 6 yil boyunce vezir Hristiyanlik'in temelleri adi altinda yalan yanlis bilgilerle insanlari zehirliyor. Sonra vezir kendini halktan soyutluyor, artik sohbetlere katilmiyor. Halk gidip yalvaeiyor ama vezir cekildigi yerden geri donmuyor. Sonunda vezir Hristiyanlar'in basindaki 12 Emir'i teker teker cagirip her birine uydurma birer kitap veriyor ve teker teker "ölümümden sonra sen yetkili olacaksin" diyor. En sonunda vezir kendini öldürüyor ve 12 Emir kendilerini lider olarak gordugunden birbirlerine giriyorlar, boylece Hristiyanlar iceriden cokertilmis oluyor.

Hikayeden ne anladiniz? Simdi hikayeyi "Hristiyan" yerine "Musluman", "Isa" yerine "Hz Muhammed" koyarak tekrar okuyun. Artik "Vezir"i ne ya da kim ile degistireceginiz size kalmis...

Buyuk adam boyle olunuyor demek ki, 1000 sene sonrasini goruyor.

SON NOT


Hikayeyi ben yazmadim, şikayeti olan Hz Mevlana'ya mektup yazsin :)

14 May 2012

Diablo gelir hos gelir



Tristam'a hosgeldiniz. Orasi neresi? Diablo oynayan bilir kardesim!

DiabloIII yarin (15 Mayis) cikiyor. Bugun on siparis verdim (yaninda ucuza guzel bir kulaklik almak icin). Oslo'da gece 12'yi bir gece dagitmaya basliyorlarmis :) Galiba burada da manyak cok.



Bakalim ne hatalar ne sorunlar cikacak. Tahminen ilk 6 ayda cikacak yamalarla anca adam olur ama ilk gun almaya deger mi? Deger be! Diablo II'den beri fasulye oyunlarla oyalaniyoruz.

Koca adam olduk hala Diablo pesindeyiz, o da ayri bir konu tabi.

7 May 2012

Milli bayramlar

Norvec en rahat ulkelerden biri. Resmen para icinde yuzuyorlar, demokrasi cok ileride (bizdeki gibi "ileri demokrasi"leri yok ama olsun, gene de idare eder), halk rahat, cezaevleri yazlik gibi, trenin otobusun gelis dakikasi bile belli vs.. Dunya uzerinde Norvec'e "geri kalmis, cagin gerisinde kalmis, gelismemis, geri kafali" diyecek insan var midir? Adamlar 80'den fazla insani olduren caniye haklarini sonuna kadar kullandiracak kadar ileriler.

Peki bu "ileri, cagda" ulkede en onemli milli gun nasil kutlaniyor biliyor musunuz? Ahanda boyle:


Ozetle, 100,000 kisinin katilacagi (60,000 cocuk), insanlarin geleneksel kiyafetlerini giyecegi (en azindan duzgun giyiniyorlar), bandolu yuruyus!  Bu arada 100,000 kisi az geldiyse, Oslo'nun nufusunun 500,000 civari oldugunu soyliyim. Kral falan da var ama krali kimse sallamadigi icin o sadece bir simge olarak duruyor. Onemli olan sey o gunun FESTIVAL gibi kutlanmasi.

Eee ne oldu "Turkiye'de 19 Mayis'i kutlamak cagdisi, fasist kafalarin isi" soylemi? Norvec fasist mi? Cagdisi mi? Adamlar 17 Mayis'i bayram gibi kutluyorlar. Bizim hukumet milli gunleri "cagdisi" propagandasiyla unutturmak pesindeyken Norvec gibi bir ulke deliler gibi, cilginlar gibi kutlamalar yapiyor, hem de bandolu yuruyuslerle!

Iste Turkiye'de hukumetin milli gunlerdeki asiri askeri kutlama tarzini degistirip, bu gunleri birer bayrama donusturmesi gerekiyor. Insanlar eglensin, geleneksel kiyafetlerini giysin, sokaklarda eglensin cossun, yuruyusler konusmalar yapilsin vs..

Amaaaaaa... Bizdeki amac halkin kurtulus-bagimsizlik hafizasini silip ummet karakterini guclendirmek. 29 Ekim veya 30 Agustos balosunda "inanisima aykiri", "insanlari kaliplara sokmayin" diye smokin giymeyip Ingiltere Kralice'nin onunde smokinle gulucukler dagitan Cumhurbaskani'niz varsa, fazlasini da beklemek hata olur tabi.

Bu taktik cok basarilidir. Halkin hafizasindaki milli degerleri birkac sok dalgasiyla sallarsiniz, sonra yavas yavas satin aldiginiz (ya da el koydugunuz) medyanin da destegiyle silersiniz ve yerine size uygun anilar koyarsiniz (son bir senedir "ortaya cikan" tarihi belgeler son 80 yildakinden fazla neredeyse). Ayni zamanda yavas yavas mezhep catismalarini ve irk ayrimciligini da koruklersiniz ki halk iyice kendinden gecsin. Aynisi Yugoslavya parcalanmadan once de, Pakistan Afganistan'dan ayrilirken de yapildi. Bu saldiri o kadar pervasiz ki, sanirsin Kurtulus Savasi diye birsey olmadi, padisah Ingiliz gemisiyle kacmadi, Ataturk ve Inonu de Ingiliz ajaniydi! Iyi de biz neden hala ozguruz o zaman? Kim yapti bu kadar seyi? Cumhuriyetle ilgili "hersey" mi yanlis be kardesim? Ingiliz arsivlerinde "iyi cocuktu" denen seyhlere ve diger vatan hainlerine bile "iade-i itibar" yapiyorlar.

Liberallik baska, tarihine saygisizlik ve vatan hainligi baska. "Fatih, Kanuni, Yavuz" diyerek Osmanli hayali kuranlar Osmanli'nin son 150-200 yilini gormuyorlar.

Okullarda ogretilen "milli" tarih dersini savunmuyorum, hatta mufredatin %75'inin yenilenmesi taraftariyim ama koca Kurtulus Savasi'na, Meclis'in acilisina, Cumhuriyet'in ilanina, bir simge olan 19 Mayis'a "cagdisi" denmesi vatan hainliginden baska birsey degil. Isgal altindaki Istanbul'da bile Ingilizler bu kadar acik acik halkin degerlerine saldiramadilar. Izmir'i isgal ettiklerinde Yunan da boyle yapmadi, dogrudan yakip yikmayi tercih etti cunku bir milletin "hafizasi"na saldirmak kolay degildir. Su anda da yapilan bu.

4 May 2012

Inek mi sutten cikar sut mu inekten?

Baslik olmadi tabi, oldugu kadar artik, idare edin.

Sut dagitimindaki rezilliklerden haberiniz vardir. Dagitilan sutlerin bir kismi bagira bagira bozuk cikti, bazi cocuklar (kimi 1000'in uzerinde kimi 100lerce diyor) hastaneye kaldirildi, bazilarinin durumlari ciddi. Bakanindan valisine, kaymakamindan okul mudurune kadar cok orjinal aciklamalar dinledik:

- Zehirlenme yok, cocuklar etkilenmis (dumur eden aciklamalar serisi devam ediyor).

- Zehirlenme de yok, cocuklar sute karsi hassasmis (hassas cocuklar da hep ayni okula ayni sinifa toplanmis nasil olduysa?).
- Milyonlarca cocuga dagittik, 1500 tane birsey degil (yani bunlar gitse bile elimizde daha cok cocuk var, biseycik olmaz)
- Yok oyle birsey (bunu da diyen cikti)
- Bakin, sutte birsey yok biz simdi okul mudurumuzle icecegiz, iyi bakin iciyoruz cekiyor musunuz? Hepiniz hazir oldugunda soyleyin o zaman dikiyorum bardagi.... Tamam mi? Hah iste, mudur hadi sen de: Lık lık lık... Gordugunuz gibi birsey olmadi.
- Cocuklar hayatlarinda sut icmedikleri icin etkilenmisler, normal bunlar (o yasa kadar bir cocugun sut icmemesi devletin buyuk ayibi degil mi? Degil belki...).
- Bunlar CHP'nin kiskirtmasi (yuh artik oha yani).

Henuz "Ergenekon'un sucu" diyen cikmadi ama ben malum yazarlardan ve Taraf veya Yeni Safak'tan oyle bir skor bekliyorum.

Biz Turk halki olarak bunlari daha once radyasyonlu caylarda yasamistik, o donemde televizyona cikan her bakan cay icip aslinda herseyin ne kadar mukemmel oldugunu anlatmaya calismisti. Yabanci biri seyretse "Ulan Turkler ne garip adamlar her siyasetci halkin onune gecip keyif cayi iciyor" sanacak.

Yalan ve dolana alistik (alismadik tabi de, lafin gelisi). Ama burada daha ilginc durum var. Izmir'de 7 yildir okullara sut dagitiliyormus. Bu sutler gunluk, yani UHT'li kutularda degil taze dagitilan sutler. 7 yildir bir sorun duyan var mi? Zaten birseyler olsa yandas medya ortaligi inletirdi. Sorun olmamasi bir yana kutu basina fiyati bugun ogrendim: 37 kurus! Gunluk taze sut 37 kurus! Buna butun okullara gunluk dagitim dahil, yani dagitim maliyeti daha da yuksek. Peki butun Turkiye'de ihale edilen sutlerin kutusu ne kadar?

Ortalama 53 kurus!

Izmir'de 37 kurus.
Turkiye'de 53 kurus!

Birseyi 5 tane satmanin maliyeti ayridir 100 tane satmanin maliyeti ayri. Cok satarsan fiyati dusurursun, "surumden kazanma" diye birsey var. Ama anlasilan o ki birileri voliyi vurmak icin tezgahi kurmus. Bu zehirlenme vakalari olmasa ben de cok ilgilenmeyecektim bu isle.

Simdi hukumet yeni cikardigi bir kanunla "ozellestirme safhasinda mahkemenin aldigi yurutmeyi durdurma kurali baglayici degildir" dedi. Yani "ben istedigimi yaparim, yargi bana karisamaz" demek bu! Padisah bile Divan-i Humayun'a birseyler sorardi, bu nasil is arkadas? Yeni Safak'in sahibi Albayraklar'a satilan SEKA ile ilgisi var mi bu kanunun acaba? Hani 1800 donum arazi, 185 lojman, sosyal tesisleri ve fabrikalar, depolar, isciler vs... ile beraber sadece 1.1 milyon Dolar'a ozellestirilen SEKA fabrikasi var ya, hatirladiniz mi? 2003'te o tesise 51 milyon $ bedel bicilmisti ama her nasilsa 1.1 milyon $'a Albayraklar'a satildi. Mahkeme bu karari durdurmustu ve fabrika 9 yildir calismiyordu. Simdi bu yeni kararla hukumet mahkemenin kararini dinlemeyecek.

Bunun adi nedir, siz koyun artik. "Caliyorlar ama is de yapiyorlar" diyecek kadar dinden, ve hatta insanliktan cikan halkim biraz tepki gosterse bunlar olmayacak.

Son soz:
Devletin mali deniz, yemeyen keriz...

En son soz: Bunlarin hepsini gazetelerde okuyoruz, yani ben uydurmuyorum.